Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

parça almak

  • 1 parça almak

    v. cannibalize
    --------
    parça almak (organ)
    v. resect

    Turkish-English dictionary > parça almak

  • 2 parça almak

    мед. взять биопси́ю

    Türkçe-rusça sözlük > parça almak

  • 3 seçme parça almak

    v. excerpt

    Turkish-English dictionary > seçme parça almak

  • 4 parça

    parça s
    1) Stück nt
    \parça başına pro Stück
    2) Teil m, Bestandteil m; (yedek \parça) Teil nt
    3) Brocken m
    4) (ekmek \parçası) Krume f
    bir \parça ekmek eine Krume Brot
    5) (kâğıt \parçası) Fetzen m
    6) med (doku \parçası) Gewebeprobe f
    \parça almak eine Gewebeprobe entnehmen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > parça

  • 5 parça

    клочо́к (м) ком (м) кусо́к (м)
    * * *
    1) кусо́к; часть, отре́зок; обло́мок, оско́лок

    parçalara ayırmak — расчленя́ть

    parça bohçası — у́зел с лоскута́ми

    bunu küçük bir karton parçasına yazmıştı — он написа́л э́то на ма́леньком клочке́ карто́на

    kırılan vazonun parçaları — оско́лки разби́той ва́зы

    onayan parçalar — подви́жные ча́сти (механизма и т. п.)

    yolun bu parçası bozuk — э́тот отре́зок доро́ги него́ден

    2) кусо́чек; части́ца

    alfa parçalarıфиз. а́льфа-части́цы

    beta parçalarıфиз. бе́та-части́цы

    gamma parçalarıфиз. га́мма-части́цы

    radyoaktif parçalar — радиоакти́вные части́цы

    3) (тж. bir parça) небольшо́е коли́чество, немно́го, чуть-чу́ть, чу́точку

    bir parça bekleyin — немно́го подожди́те

    bir parça rahatsızdır — он немно́го нездоро́в

    elime bir parça su döker misiniz ? — не полье́те ли вы мне на́ руки чуть-чу́ть води́чки?

    önce bir parça korkmuştu — снача́ла она́ немно́го испуга́лась

    4) шту́ка, предме́т, часть (комплекта и т. п.)

    on parçadan yapılmış bir oda takımı — [ме́бельный] гарниту́р из десяти́ предме́тов

    5) муз., лит. отры́вок
    6) выражает презрение, пренебрежение к кому-л.

    bir kavas parçası — ничто́жный швейца́ришка

    bir kâtip parçası — несча́стный секрета́ришка

    7) разг. подо́бие, как

    ay parçası — краса́вица, как луна́ [в полнолу́ние]

    almas parçası — прекра́сный как бриллиа́нт

    ••
    - parça başına
    - parça başına ücret
    - parçacı
    - parçacık
    - bir parça
    - bir parça su
    - radyoaktif parçaları

    Türkçe-rusça sözlük > parça

  • 6 parça

    "1. piece; fragment; bit. 2. item (in a set of several items). 3. piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art). 4. a poor substitute for..., a worthless thing that goes by the name of...: bu hekim parçası this worthless individual who´s supposed to be a doctor. 5. used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth. 6. slang pretty woman, nice piece of goods. 7. slang hashish, hash. - alım med. biopsy. - almak med. to carry out a biopsy. - bohçası 1. patchwork cloth. 2. mishmash, hodgepodge. - mal goods sold by the piece. - parça 1. in bits and pieces, in smithereens. 2. in separate pieces. 3. in installments. 4. in tatters, in rags. - parça etmek /ı/ to break, smash, tear, or pull (something, someone) to pieces. - parça satmak /ı/ 1. to sell (something) piecemeal. 2. to sell (something) retail."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > parça

  • 7 Probe

    Probe <-n> ['pro:bə] f
    1) ( Versuch) deneme;
    auf \Probe denemek üzere;
    die \Probe bestehen kendini kanıtlamak;
    jds Geduld auf die \Probe stellen birinin sabrını tüketmek
    2) theat prova
    3) ( Prüfungsstück) örnek, numune, incelemek amacıyla alınan parça;
    eine \Probe entnehmen örnek almak, (incelemek amacıyla) parça almak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Probe

  • 8 excerpt

    n. seçme parça, alıntı, özel baskı
    ————————
    v. alıntı yapmak, seçme parça almak
    * * *
    1. al (v.) 2. pasaj (n.)
    * * *
    ['eksə:pt]
    (a part taken from a book etc: I heard an excerpt from his latest novel on the radio.) alıntı

    English-Turkish dictionary > excerpt

  • 9 cannibalize

    v. kullanılmış parça takmak, parça almak

    English-Turkish dictionary > cannibalize

  • 10 cannibalize

    v. kullanılmış parça takmak, parça almak

    English-Turkish dictionary > cannibalize

  • 11 prélever

    Dictionnaire Français-Turc > prélever

  • 12 resect

    v. parça almak (organ)

    English-Turkish dictionary > resect

  • 13 resect

    v. parça almak (organ)

    English-Turkish dictionary > resect

  • 14 biyopsi

    med Biopsie f
    \biyopsi yapmak eine Biopsie durchführen; ( parça almak) eine Gewebeprobe entnehmen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > biyopsi

  • 15 сдельно

    рабо́тать сде́льно — parça başına / hesabı çalışmak

    получа́ть сде́льно — parça başına ücret almak

    Русско-турецкий словарь > сдельно

  • 16 jot

    parça, zerre,(down ile) not almak, hizli hizli yazmak, kaydetmek

    English to Turkish dictionary > jot

  • 17 reißen

    reißen <reißt, riss, gerissen> ['raısən]
    I vi
    1) sein (zer\reißen) kopmak; ( in Fetzen) yırtılmak
    2) ( zerren) çekmek (an -den)
    II vt
    1) (zer\reißen) koparmak; ( in Fetzen) yırtmak, parça parça etmek;
    er riss den Brief in Stücke mektubu parça parça etti
    2) (weg\reißen, aus\reißen) koparmak ( aus -den); ( Lenkrad) kırmak; ( herausholen) çekip çıkarmak ( aus -den);
    er wurde aus dem Schlaf gerissen uykudan kaldırıldı
    3) ( ziehen) çekmek; (mit sich \reißen) çekip götürmek, sürüklemek;
    sie riss ihn zu Boden onu çekip yere düşürdü;
    jdm etw aus der Hand \reißen birinin elinden bir şeyi çekip almak;
    ich bin hin und her gerissen neye karar vereceğimi bilemiyorum
    etw an sich \reißen bir şeyi zorla almak, bir şeyi gaspetmek;
    das Gespräch an sich \reißen konuşmayı üstüne çekmek
    4) sport ( Latte) düşürmek; ( Gewicht) koparmak
    5) ( töten) parçalamak;
    der Wolf hat zwei Schafe gerissen kurt iki koyun parçaladı
    III vr
    sich \reißen
    1) ( fam)
    sich um etw/um jdn \reißen bir şeyi/kimseyi elde etmeye çalışmak, bir şey/kimse için deli divane olmak
    2) ( sich befreien) kurtulmak;
    sie riss sich aus seiner Umarmung kollarının arasından kurtuldu

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > reißen

  • 18 extract

    çekmek, çekip çikarmak, sökmek; elde etmek, çikarmak; almak; parça, vb. seçmek, seçip çikarmak, almak, aktarmak, seçme parça, seçme; öz, ruh, esans, hulasa; özet

    English to Turkish dictionary > extract

  • 19 nehmen

    nehmen <nimmt, nahm, genommen> ['ne:mən]
    vt
    1) ( ergreifen) almak;
    ich weiß nicht, was ich \nehmen soll ne alacağımı bilmiyorum
    2) (an\nehmen) kabul etmek;
    man muss ihn \nehmen, wie er ist onu olduğu gibi kabul etmek gerekir
    3) ( verlangen) istemek;
    er nimmt 30 Euro die Stunde saatine 30 euro istiyor
    4) (weg\nehmen) alıp götürmek; (heraus\nehmen) almak (-den);
    jdm die Hoffnung \nehmen birinin umudunu kırmak;
    sich dat etw nicht \nehmen lassen ( bestehen) bir şeyi elinden vermemek
    5) ( Bus, Zug) gitmek (ile);
    du solltest dir einen Anwalt \nehmen kendine bir avukat tutsan iyi olacak
    6) (ein\nehmen) almak
    etw zu sich \nehmen; ( essen) bir şey yemek; ( Kleinigkeit) bir şeyler atıştırmak; ( trinken) bir şey içmek;
    sie nimmt Pillen hap alıyor;
    ich nehme nie Zucker in den Kaffee ben hiçbir zaman kahveme şeker almam;
    \nehmen Sie noch ein Stück Torte? bir parça pasta daha alır mısınız?
    7) etw auf sich \nehmen bir şeyi üzerine almak
    jdn zu sich \nehmen birini yanına almak;
    jdn beim Wort \nehmen birinin sözüne inanmak;
    jdn ( nicht) für voll \nehmen birini ciddiye al(ma) mak;
    sie nahmen ihn in die Mitte onu ortalarına aldılar;
    er ist hart im N\nehmen metanetlidir;
    jdm etw übel \nehmen birine bir şeyden alınmak [o gücenmek]

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > nehmen

  • 20 место

    yer
    * * *
    с
    1) врз yer

    ме́сто и вре́мя — zaman ve mekan

    ме́сто происше́ствия — olay yeri

    ме́сто рожде́ния — doğum yeri; doğduğu yer ( графа анкеты)

    отвести́ ме́сто для строи́тельства — inşaat için yer ayırmak

    в гости́нице мест не́ было — otelde boş yer yoktu

    кого́ назна́чили на э́то ме́сто? — bu yere kim atandı?

    зал на ты́сячу мест — bin kişilik salon

    я́сли на сто мест — yüz kapasiteli kreş

    получи́ть де́сять мест в парла́менте — parlamentoda on üyelik / temsilcilik kazanmak; on milletvekili çıkarmak

    ме́ста́ здесь все равни́нные — buralar hep düzlük

    истори́ческие ме́ста́ — tarihsel yerler

    в на́ших ме́ста́х — bizim memlekette

    2) (отрывок книги и т. п.) parça; yer; pasaj
    3) (места́) мн. ( периферия) taşra örgütleri

    делега́ты с мест — taşra delegeleri

    4) (занимаемое кем-л. положение) yer; mevki; sıra; derece

    заня́ть пе́рвое ме́сто — спорт. birinci gelmek / olmak; birinciliği almak / kazanmak

    они́ раздели́ли пе́рвые два ме́ста — спорт. ilk iki sırayı / dereceyi paylaştılar

    ско́лько у вас мест? — eşyanız kaç parça?

    ••

    де́тское ме́сто — анат. etene

    твоё ме́сто в теа́тре — senin yerin tiyatro

    здесь не ме́сто для игры́ — burası oynamanın yeri değil

    нашёл ме́сто игра́ть! — tam da bulmuşsun oynayacak yeri!

    к ме́сту сказа́ть — yerinde söylemek

    расста́вь кни́ги по ме́ста́м — kitapları yerli yerine koy

    (все) по ме́ста́м! — herkes (yerli) yerine!

    стой, ни с ме́ста! — dur, davranma!

    дела́ ни с ме́ста — işler yerinde sayıp duruyor

    знать своё ме́сто — haddini bilmek

    поста́вить кого-л. на (своё) ме́сто — birine haddini bildirmek

    будь я на ва́шем ме́сте... — ben sizin yerinizde olsam / olsaydım...

    не находи́ть себе́ ме́ста — dokuz doğurmak

    э́тому не должно́ быть ме́ста — buna yer verilemez

    еди́нство вре́мени и ме́ста — zaman mekan birliği

    Русско-турецкий словарь > место

См. также в других словарях:

  • parça almak — tıp biyopsiyi gerektiren incelemelerde canlının belli bir yerinden doku parçası çıkarmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • parça — is., Far. pārçe 1) Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey Yolun bu parçası bozuk. 2) Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm, lime Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır. H.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • biyopsi yapmak — parça almak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taraf gözetmek — birinden yana olmak Meseleyi taraf gözetmeden aksettirmek için o yazıdan da bir parça almak isterdik. O. V. Kanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • morarmak — nsz 1) Mor bir renk almak 2) Herhangi bir sıkıntı, darbe veya hastalıkla vücudun bir yeri mor renk almak Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu. A. Ş. Hisar 3) mec. Herhangi bir söz ve davranıştan bozulmak 4) mec. Mahcup olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • demir — is., kim. 1) Atom numarası 26, atom ağırlığı 55,847, yoğunluğu 7,8 olan, 1510 °C de eriyen, mavimtırak esmer renkte, özellikle çelik, döküm ve alaşımlar durumunda sanayide kullanılmaya en elverişli element (simgesi Fe) 2) sf. Bu elementten… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kol — is., anat. 1) İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm 2) Vücudunun bu bölümünü saran bölümü Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu. O. C. Kaygılı 3) Makinelerde tutup çevirmeye,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • makaslanmak — nsz 1) Makas almak işine konu olmak Yanakları sert parmaklarla makaslanmış gibi parça parça kızarıp sararıyor. R. N. Güntekin 2) Kesilmek Bu film makaslanmış …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vurmak — e, ur 1) Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2) i Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»